Yetişkinlerin çocuklara yönelik varsayımlarında ve uygulamalarında artık kanıksanmış bir durum var: Eğer çocuklar yaramazlık yapıyorsa bunun nedeni kurallara uyma konusunda yeterince motive olmamalarıdır. Bu yüzden de çözüm çok aşikar görünür: Arzulanan davranışa yönelik teşviklerin ya da sonuçların dozunu artırmak.
Çocuk psikoloğu Ross Greene, bu basmakalıp düşünceyi alaşağı ediyor. Greene, “Çocuklar isteseler, düzgün davranırlar” diye özetlediği görüşe itiraz ediyor ve bunun yerine şunu savunuyor: “Çocuklar yapabilseler, düzgün davranırlar.” Greene’ye göre yetişkinler kötü davranışlarda bulunan bir çocuk gördüklerinde, kendisinden beklenen davranışı engelleyen becerilerinde ya da içinde bulunduğu ortamda bir sorun ararlar. Zihniyetimizdeki bu basit ama dramatik değişim, Greene’nin çocuk psikiyatri koğuşlarında geliştirdiği, çocuk adalet sistemine getirdiği ve okullarda uyguladığı disiplin modelinin temelini oluşturuyor. Greene’nin modeli, uygulandığı her ortamda hem disiplin sorunlarını hem de en zorlu çocuklar ve ergenler için verilen cezaları yüksek oranda düşürdü. Bu modelden büyük bir hayranlık ve övgüyle söz eden okul müdürleri ve çocuk cezaevi müdürleri, disiplin sorunlarının yüzde 70, yüzde 80 ve hatta yüzde 100 oranında azaldığını anlatıyor.
Geçtiğimiz yıl bu konuda yazdığım bir yazım (Ya Çocuklara Disiplin Vermekle İlgili Bildiğimiz Her Şey Yanlışsa? yazısı) tüm dünyada yankı uyandırmıştı. Ebeveynler bu modelin başarısını kendi evlerinde nasıl elde edebileceklerini defalarca sordular. Bu dönemde Greene, disiplin vermesi en zor çocuklara odaklandığı iki kitap yazdı. Bu çocuklar genellikle DEHB (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) ya da “karşı gelme – karşıt olma bozukluğu” teşhisi konulan çocuklardı.
Greene’nin son kitabı İnsanları Yetiştirmek: Çocuğunuzla İşbirliğine Dayalı Bir Ortaklık Yaratmak ise, öğretilerini daha tipik gelişim gösteren çocuklarda uygulamaya istekli ebeveynlere ve eğitimcilere hitap ediyor. Bir çeşit ebeveyn el kitabı olan bu kitap, örneklerle ve kurmaca yetişkin-çocuk diyaloglarıyla dolu.
Önyargılara meydan okuyan bir başka Greene kavramı ise “uyumsuzluk”. Bu şu anlama geliyor: Çocuklar yaramazlık yaptığında, aslında sahip oldukları beceriler kendilerinden beklenenlerle ya da içinde bulundukları çevrenin beklentileri ile uyum gösteremiyor. Bu yüzden Greene uyumsuzluğu bir problem olarak görmek yerine bir fırsat olarak görüyor. Gerçekten de bir krizle baş etmeye çalışmak, bir insanın kimliğini sağlamlaştıran ve kişisel olarak gelişimini sağlayan şeylerden biridir. Bu sırada yetişkinler, çocuğun yaşadığı uyumsuzluğun kökenini bulmasını ve bir çözüm üretmesini sağlayabilir.
Bu söylemesi kolay, ama yapması zor bir şey elbette. Greene ile ilgili haberler yapmaya başladığımda çocuklarla konuşma konusunda ne kadar etkili biri – hatta belki de yetişkinlerle olduğundan bile daha etkili – olduğunu fark etmiş ve ona büyük bir hayranlık duymuştum. Onu ve yetiştirdiği eğitimcileri, bir çocukla bir sorun üzerine konuşurken izlediğimde, iyi bir dinleyici olmanın gerçek bir beceri olduğunun farkına vardım. Ben, kendi çocuğumun daha ilk “bilmiyorum” deyişiyle konuşmaktan vazgeçerken, Greene ve öğrencileri ısrar ediyor, tahminlerde bulunuyor, empati kuruyor ve en sonunda kalıcı bir çözüme giden yolu gösteren konuları açmayı başarıyorlardı.
Greene’nin, “işbirliğine dayalı ve proaktif çözümler” modeli üç adımdan oluşuyor. İlk olarak yetişkin, ödevi ağırdan alma ya da koşarak sınıfın dışına çıkma gibi sorun teşkil eden bir konuyu, çocuğun bakış açısını anlama hedefiyle açıyor. İkinci olarak yetişkin, konuyla ilgili kendi endişelerini paylaşıyor. Ve üçüncü adımda yetişkin, çocuğu işe yarayacak çözümler üzerine kafa yormaya davet ediyor ve içlerinden birini denemek için seçiyor.
Çok fazla yetişkin-çocuk çatışması en sonunda bir güç savaşına dönüşür. Çocuk, yetişkinin sevmediği bir şey yapar ve kendisini değiştirmeye yönelik her tür girişime direnir. Güç yerine işbirliğini hedefleyen Greene, yepyeni bir olasılıklar dünyasının kapısını açıyor. Ebeveyn olarak gerçek kontrolün bende olmadığını kabullenmek ve kontrolün bende olması gerekliliği hissinden kurtulmak, insana pek çok açıdan bir rahatlama sağlıyor.
Greene kitabında, ebeveynlerin görevinin “çocuklarının nasıl biri olduğunu anlamak, bununla barışık ve rahat olmak ve sonra da bununla uyumlu bir hayat yaşamasını sağlamak” olduğunu söylüyor. Kitap genel olarak ebeveynliğe ve çocuklara disiplin vermeye yönelik varolan tipik yaklaşımlar üzerine yeniden düşünmeye itiyor insanı. Yaşam boyu sürecek olan şey sadece sorunlu davranışı çözmek değil, çocuğunuzla kuracağınız ilişkinin sağlamlığıdır. Ebeveynlerin görevi çocuklarını belli bir kalıpta şekillendirmek değil, çocuklarını hem güçlü yönleri hem de sorunlarıyla görmek ve yetişkinliğe giden yolda onların “ortağı” olmaktır.
Kaynak: http://www.theatlantic.com